15 Temmuz 2009 Çarşamba

Zangırt Köyü oto-soykırımının haklı nedenleri

Mehmet Can Öztürk bildirdi.....

İnsan evladının ele geçirdiği sosyal ya da siyasal gücü kullanma şekli, kişiliğinin ahlaki ve
psikolojik değerlerini ortaya koyar.
Güç/iktidar bir şekilde ruh hastası, cahil ve bağnaz kafanın eline geçtiğinde, bu gücü/iktidarı toplumun yararına kullanması ihtimali çok düşüktür.

Çünkü; sosyal veya siyasi gücü (iktidarı) eline geçiren cahil ve bağnaz kafa, insanları gücü olan ve ve olmayan şeklinde ikiye ayırıp, sadece güçlünün gücüne saygı duyar.

Kendisinin onaylamadığı, ‘ahlak dışı’ bulduğu gruplarla muhatap olurken de gücünü/iktidarını kötüye kullanır. Onaylamadığı güçsüz gruplar; kredi kartı borcunu ödeyemeyen kifayetsizler de (!) olabilir, içki içenler de, mini etek giyenler vs. de.

Güç/iktidar sahibi bağnaz, gücünü en fazla psikolojik olarak sorunlu olduğu alanlarda kötüye kullanır.

İslamiyetin dayattığı otoriteryen ahlak, toplumun bazı kesimlerini ‘ahlaksız’ olarak etiketlerken, güç/ iktidar sahiplerine gücü kötüye kullanma yetkisi verir.


Uzun lafın kısası; aslında insan evladını iktidar bozmaz, iktidar ancak varolan erdemlerini ya da arızalarını ortaya çıkartır. O sebepten;

Zangırt köyünün kendi akrabalarına soykırım yapan katil adamlarını,

Mustafa Erdoğan’ın dansçısını nasıl olup da tokatladığını,

Tunceli Valisi’ne ‘hazzzrol’ da durmayan öğretmeni korumaların neden dövdüğünü,

Akepe’li Belediye Meclis Üyesi’nin gazeteciye nasıl olup da sille tokat girişebildiğini,

Recep Bey’in durup durup vatandaşa neden kafa attığını çözebilmek için;

Türkiye’de ‘gücün (iktidarın) kötüye kullanılması (power abuse)’ , ‘yetki aşımı’ , ‘güçlünün zayıfı ezmesi (bullying)’, ‘psikolojik yıldırma(mobbing)’ kavramlarının imanına kadar deşilmesi, konuşulması gerekir .

Bizim memlekette (TSK hariç), Cumhurbaşkanından tut dolmuş şoföründen çık, analık-babalıktan tut medya patronluğundan çık, aklına gelen gelmeyen hiç kimsenin yaptığı işin sınırları belirgin çizgilerle çizilmemiştir (CB’nın görev süresi bile yeni belli oldu). Herkes kendisinin (ya da kurumunun) görev tanımını işine geldiği şekilde esnetip daraltabilir.

Görevi kızını en donanımlı şekilde hayata hazırlamak olan baba, kendisine ‘görev daraltma’ operasyonu yapar, babalığı ‘kızlık zarı koruması’na indirgeyerek yorumlar. Kendi işini kolaylaştırır.

Adam yolsuzluğu, hırsızlığıyla ünlü bir partinin bilmemne ilçe başkanlığına seçilir. Yetkilerinin sınırlarını esnete esnete egosunu öyle bir şişirir ki, altı ay sonra gör tanıyamazsın. Sanırsın Kraliçe Elizabeth sömürgeye Genel Vali göndermiş.

Toplumsal hayatımızın üç değişmez kuralı vardır: Keyfilik (kuralsızlık), haddini bilmeme ve olduğundan daha yetkili bir pozisyonda görünme. Üçünün de kanuni müeyyidesi yoktur.

Adam hastanede paspasçıdır, yeşil önlüğü giydiği gibi (doğumhane kapısında) cerrah pozunda gezinir. Adam konsoloslukta sekreterdir, restorana ‘Konsolos Bey’ adına rezervasyon yaptırır. Adam otobüs şoförüdür, üniforması pilot üniformasının aynısı, unvanı ‘kaptan pilot’tur. Adam başbakandır, protokolde kendisinden önce gelene dirsek atıp devlet başkanlarıyla Bir Numara imiş gibi muhatap olmak ister.

Adam ölü yıkayıcıdır, vaizdir, 'bilim, sanat, eğitim, veya atletizmde olağanüstü yeteneği ulusal ve uluslararası alanda ispatlanmış özel yetenek ‘ kontenjanından Amerikan vizesi almak ister.

Adam ferah fahur seks yapabilmek için tarikat kurmuştur, müridlerinin yazdıkları/çevirdikleriyle kuşe kapak kitap basıp ‘akademisyen’ donuna bürünmeye çalışır.

Bu cins adem, artık açıktan kendisine ‘profesör’ unvanı da veremeyeceğine göre, bari ‘hoca’ dedirtir ki, hem islamcı kesime mesajını çakar, hem akademisyenlik mastürbasyonunu yapar.

Bu tür insan evladı, psikolojik sorunlarından dolayı aşağılık kompleksiyle boğuşurken, güç-iktidar adına eline silah dahil ne geçirirse, aynada gördüğü zayıf imajını güçlendirmek için kullanır. İktidarlarını kanıtlanmış yetenekler, beceriler üzerine kuramayanlar, temelsiz, haybeden bir kibir/gurur üzerine kurarlar.

Avam arasında en yaygın hitap şekillerinin ‘Müdürüm’, ‘Şefim’, ‘Amirim’, ‘Reis’ vs. olması, ahalinin birbirinin ‘unvan/makam/güç-iktidar’ açlığını bilip, birbirinin egosunu okşamasındandır. Namus davaları da bu haybeden gurur - onur boku kategorisindedir.

Bu afra tafra, yetki aşımı, gücün kötüye kullanılması, zayıfı ezme, altındakini psikolojik yıldırma, olduğundan farklı ve üstün görünme yoluyla kendini ispatlama çabası, içinde büyük ölçüde sadizm de barındırır.

Adam tutar ‘Ergenlik yaşı 9-10’a indi’ diye beyan verir, hiç birimiz çıkıp ‘Kardeşim biyolog musun? Paleontolog musun? Evrim sürecinde böyle bir değişim oldu da bunu tesbit etmek de sana mı nasip oldu?’ diye sormayız.

Recep Bey de imam hatip üstü iktisat (ki pilav üstü kuru değil de daha bir taşlı bulgur üstü kurtlu mercimek durumdur) okumuştur ama mikrofonlara ‘Ben Savcıyım’ der.

İnsan evladının bilgisinin ve yetkisinin sınırlarını, yani haddini aşmasının hergün sonsuz sayıda örnekleriyle karşılaşırız.

Mesela, bencileyin domestik bir ev kadınının köşe yazarı olmaya kalkması da bu ‘haddini bilmeme’ faslındandır. Kanuni müeyyidesi yoktur, legaldir.

Derin devlet’ dedikleri de esasen budur. Kamu’daki ruh sağlığı bozuk bazı fındık beyinli adamların entelektüel sığlığı... işlerinin sınırlarını ‘kriminal’ tanımına girecek ölçüde esnetmeleri... kendilerinde asla olmayan yetkileri vehmedip, görev sınırlarının belirsizliğinden istifade ellerindeki gücü (iktidarı) kötüye kullanmaları...kuralsız keyfilik... sadizm... büyük görünme arzusu ve bu yaptıklarının bir müeyyidesi olmadığını bilmeleri. Bence derin devlet başka birşey değildir.

Bence ‘hasta’ devlet de bu!

Bu itibarla, Mardin Zangırt Köyü’ndeki ufak çaplı soykırımın katilleri; yetki aşımı, gücün kötüye kullanımı, güçlünün güçsüzü ezmesi, psikolojik yıldırma kombinasyonunun en uç ve en vahim örnekleridir.

Fakaaaaat, bu ülkeyi yedi yıldır;

halktan (YSK’nın bilgisayar verilerini parmaklayıp) aldığı yetkinin sınırlarını sürekli aşarak iktidarda kalabilen,

gücünü (iktidarını) kendisinin ve yakınlarının maddi menfaatleri için kullanan,

keyfi ve anlık kararlarla yalpalaya yalpalaya Türkiye’yi yönetmeye çalışan,

güçsüz bellediğini ezen-sindiren-azarlayan-kovan,

muhalifler üzerinde dalga dalga psikolojik yıldırma operasyonları yapan bir partinin yönettiğini düşündüğümüzde, Zangırt köyü katliamı basit bir ‘gücün (bu durumda verilen silahın) kötüye kullanılması’ olayı olarak da değerlendirilebilir. Dansçının tokatlanması, öğretmenin, gazetecinin dövülmesi, vatandaşa sövülmesi gibi basit bir güç suistimali olayı.

Yazının başında, ruh sağlığı bozuk, bilgisiz ve bağnaz kafanın, eline geçirdiği gücü toplum yararına kullanması ihtimali çok düşüktürdemişiz. Vazgeçiyoruz ‘imkansızdır’ diyoruz.
http://www.karaozu.com/modules.php?name=News&file=article&sid=331

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder